
Gumbel Group bünyesinde kurulan Gumbel Yayınları yayımladığı nitelikli eserlerle ses getiriyor. Gumbel Group Yönetim Kurulu Başkanı, İş İnsanı, Sosyal Girişimci Mustafa Herdem ile Bir Gazete röportaj gerçekleştirdi.
Gumbel Yayınları’nın doğuş hikâyesini sizden dinlemek istiyoruz. Fakat öncelikle yayınevinin de bağlı bulunduğu çatı şirketiniz hakkında kısa bilgi edinmek isteriz.
Elektrik elektronik mühendisiyim. Mezuniyet sonrası üç yıl özel sektörde şantiye şefi olarak görev yaptıktan sonra 2005 yılında aynı sektörde faaliyet göstermek üzere kendi şirketimi kurdum. 2011 yılında ise Türkiye’nin yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kulvarında büyük başarılara imza atan firması firmamızı kurdum.
O tarih itibariyle yenilenebilir enerji yatırımı önemli bir karar.
Türkiye’de henüz bir güneş enerjisi sektörü yokken, güneş yatırımları uzak bir hayalden ibaretken yola koyulduk ve montajını yaptığımız ilk işten itibaren profesyonelliği ve kaliteyi hep birinci sıraya koyduk. Sektörde ilklere ve önemli başarılara imza attık, sektörle birlikte büyüdük.
Bugün yenilenebilir enerjide öncü bir kuruluşun başındasınız.
Biz de bunun haklı sevincini yaşıyoruz. Türkiye ve küresel solar pazarında EPC, online satış ve enerjide dijitalleşme çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Altı şirketten oluşan şirketler topluluğunu GumbelGroup çatısı altında topladık. Nasıl 2011 yılında güneşin bir geleceği olacağı öngörüsüyle tüm enerjimizi bu alana yönlendirmişsek, 2018 yılında aynı motivasyonla Gumbel çatısı altında yeniden yapılanma sürecine girdik. Evsel sistemler, dijital dönüşüm, depolama ve üretimde zamanın ruhunu yakalayarak geleceğe bir kez daha emin adımlarla ilerlemekte kararlıyız. Referanslarımızın güveniyle gerek dünyamızı gerekse ülkemizi yeşil enerji ile tanıştırıyoruz.
Yayınevi kurma fikri nereden doğdu?
Yayınevi kurma hayali demek gerekiyor belki. Çocukluktan itibaren hayalini kurduğum bir şeydi. Kitapların gizemli dünyası ilgimi çekiyordu. Babamın şiirlerini, kendimce önemli gördüğüm notları daktilo ederdim. Kitabın ve kitabın taşıdığı bilginin gücüne inandım. Yıllar içinde de kitapların insana kazandırdığı hayal gücü, vizyon, düzgün ve güzel konuşarak kendini ifade etme, yazma, dil zenginliği, yaratıcı düşünme gibi becerilerin gerek iş gerekse yaşamındaki değerini fark ettim. Bu hayalimizi gerçekleştirme kararı aldık. Hayal ortağım ve destekçim aynı zamanda şirketimizin yönetim kurulu başkanı Hakan Herdem oldu. Hakan Bey, ilk kitabımız olan Hunlar’ı Türkçemize kazandırıp kitabın editörlüğünü yaptı. Yayınevimizi GumbelGroup’un sosyal girişimcilik çabası, kültür hizmeti olarak değerlendirmek gerekiyor. Ekonomik kaygı gütmeyen yayınevimizin amacı, ülkemizin entelektüel dünyasına katkı sunmak. Bunun için de kâr kaygısıyla basımı tercih edilmeyen fakat ülkemizin ihtiyacı olan yayınları okuyucularla buluşturuyoruz.
İlk kitap Hunlar, değil mi?
Evet. Hunlar’ınyazarı HyunJin Kim, ezberleri bozacak bir kitap yazmış.Yazar, Hunların Dünya tarihine hiçbir katkıları olmayan yıkıcı bir halk olduğuna ilişkin yaygın kanıya meydan okuyan, hiç sorulmamış soruları soran özgün bir araştırma çıkarmış. Fransa’dan Mançurya’nın düzlüklerine kadar neredeyse bütün Avrasya kıtasının muhtelif yerlerinde yüzyıllar boyunca Hun hakimiyeti dönemi yaşanmış. Hunlar Uçsuz Bucaksız Avrasya’nın hemen her bölgesinde imparatorluklar ve devlet düzeyi teşekküller tesis etmiş. Bu gerçekliğe rağmen nedendir bilinmez, Hunların tarihleri sıklıkla son dönem Roma İmparatorluğu ile Germen halklarının ilk dönem tarihinin dipnotu muamelesi görmüş. Yazar bu dengesizliğe parmak basıyor ve Hunların Dünya tarihine hiçbir katkıları olmayan yıkıcı bir halk olduğuna ilişkin yaygın kanıya meydan okuyor. Hunların kıta Avrasya’sının büyük bölümüne yayılmasının yol açtığı jeopolitik değişimleri analiz ederek Avrupa, Çin ve Hint medeniyeti ile devlet idaresine yaptığı katkıları ortaya koyuyor.
Sonraki yayın, Meselemiz İnsan programıyla televizyondan tanıdığımız Barış Aygener’in Pedagojik Dertlenmeler adlı kitabı.
Pandemi üzerinden dünyanın kabuk değiştirmesine tanıklık ettiğimiz bu dönemde eğitimden ekonomiye, siyasetten kültüre her şey değişecek fakat en büyük değişiklik insanların dünyaya, yaşama bakışındaki değişiklik olacak. Kitap aslında bu değişimin izini sürüyor, zamanın akışını takip ediyor.Gerek ailede gerekse eğitim kurumlarında psiko-sosyal duyarlılıklar güdülse sokakta onca katil, zararlı ve tehlikeli dolaşır mı? İnsanı ve insanî, evrensel değerleri merkeze alan bir paradigmanın uygarlık krizi yaşayan tüm insanlara deva olacağına inanıyorum.Günümüzde de geçmişte de gerek kişisel gerekse toplumsal gelişmenin pin kodunu pedagojinin oluşturduğunu düşünüyorum. Parmak izi kadar özel ve biricik olan bu kodlar, doğru okunduğunda yaşam daha anlamlı hale geliyor, huzur ve mutluluk yakınlaşıyor. İnsanın psiko-sosyal özelliklerini içeren söz konusu şifreler, eğitim sürecine ve aile ekosistemine yerleştirildiğindeyse toplumsal kalkınmanın ilk koşulu gerçekleşmiş oluyor. Çocuklarımızın sahip olduğu potansiyeli, geçilmemiş dev bir okyanus, keşfedilmemiş yeni bir kıta, açığa çıkarılmayı bekleyen fırsatlarla dolu bir dünya gibi düşündüğümüzde önümüzde bir sonsuzluk uzanıyor. Çocuklarımıza merak ve ilgilerinin izini tutkuyla sürmelerini öğretmek, zorluklarla mücadele becerisi kazandırmak, hiç tükenmeyecek pedagojik piyango haline dönüşüyor, özellikle ülkemizde.
Diğer kitap tüm dünyayla eşzamanlı olarak Türk okuyucusuyla buluşturduğunuz Uzmanlığın Ölümü kitabı. Yurtdışında oldukça popüler olan bir kitap Uzmanlığın Ölümü.
Eğitim imkanlarının artması, teknolojinin gelişimi derken artık herkes her şeyi biliyor. Özellikle internette kıs bir yolculuk yapan ortalama her vatandaş, kendini uzmanlara entelektüel eşitlikte görüyor. Her konuda yargıda bulunup ciddiye alınmak istiyor. Tüm sözlerin ağırlığının eşit kabul edildiği, önem ve değer farkının hiçe sayıldığı bir dünyada herhangi bir sosyal medya hesabından yapılan paylaşımla bir işe yıllarını adamış uzmanın sözü terazide aynı kefeye konuyor. TomNichols ABD’de büyük ses getiren ve on üç dile çevrilen “Uzmanlığın Ölümü” kitabıyla tüm sözleri eşitleyen yaklaşıma güçlü bir şekilde itiraz ediyor. Okulların ticarethane, öğrencilerin müşteri haline gelmesiyle uzmanlığa saygının giderek azaldığını belirten Nichols, dijital devrimin, sosyal medya ve internetin yaygınlaşmasının cehalet kültürünü nasıl beslediğinin altını çiziyor. Günümüzü anlamamızı kolaylaştıracak güncel konuları tartışan diğer bir kitabımız Kelebek Kusuru.
Kelebek Kusuru yayınınızı inceledim. Küreselleşme ve sistemsel risk ilişkisini sorguluyor.
Artık günümüzde tüm dünyayı etkileme potansiyeli olan sistemik risklerden söz ediyoruz. Özellikle son dönemde yaşadığımız salgın hastalıklar, savaşlar, iklim değişikliği, siber saldırılar, finansal krizler bunun somut göstergelerinden. Peki, 21. yüzyıl dünyasında küreselleşme ve risk ilişkisini nasıl kurabiliriz?Kelebek Kusuru, çoklu disiplinlerin bilgi birikiminin sağladığı çoklu mercekle, bireylerden işletmelere, ulus devletlerden dev küresel şirketlere kadar küreselleşme ve risk ilişkisini bütüncül bir bakışla gözler önüne seriyor. IanGoldin ve Mike Mariathasan, sadece bugünümüzü değil geleceğimizi de etkileyecek tedarik zincirlerinde, salgın hastalıklarda, ekoloji ve iklim değişikliğinde, ekonomi ve politika pratiklerinde kendini gösteren belirsizlikle yaşamanın gerekliliğini vurguluyor. Birbirine sımsıkı bağlı bir dünyada, yabancı düşmanlığı, eşitsizlik, aşırı korumacılık, içe kapanma, savaş gibi açmazlara düşmeksizin riskin nasıl yönetilebileceğinin ipuçlarını veriyor. Goldin ve Mariathasan, bizlere tüm risklerle beraber geleceğe güvenle bakmanın umudunu aşılıyor.
Sırada neler var?
Bu hafta baskı aşamasında olacak Dijital Rönesans var. Dijital teknolojilerin yaşamımızı sarması, kültürün çöküşüne mi kültürün kabuk değiştirerek tazelenmesine mi işaret? Geleneksel müzik, yayıncılık, televizyon, sinema, ekonomi, sanat, siyaset nasıl da altüst oluyor. Bir taraftan bir çöküşe tanıklık ederken diğer taraftan dijital teknoloji tabanlı kurumlar için altın bir çağın açıldığını gözlerimizle görebiliyoruz, âdeta dijital rönesans yaşıyoruz.Dijital Rönesans’ta JoelWaldfogel, bu dönüşümün hikâyesini veriler üzerinden anlatıyor ve sosyo-kültürel kurumların geleceğine ilişkin ufuk açıcı düşünceler ileri sürüyor. Yeni bir dünyaya hazırlık yapmak isteyenlerin Dijital Rönesans’tan alacağı çok ders var. Masamızda Andrew Hui’nin Bir Aforizma Teorisi Konfüçyüs’ten Twitter’a kitabı ve daha niceleri var. 21.yüzyılı anlamamızı sağlayacak, zamanın ruhunu kavramamıza yardımcı olacak kitaplar hep gündemimizde. Bir Çin özdeyişi var: Söz, “Değişim rüzgârları estiğinde akılsızlar duvar örer, akıllılar yel değirmeni yapar.” şeklinde. Ülkemiz insanını değişim rüzgârlarına karşı yel değirmeni inşa etmeleri için entelektüel zemin oluşturmaya gayret ediyoruz. Güneşten aldığımız enerjiyi kültürel kazanıma dönüştürmek için yayım dünyasında daha fazla yer almaya kararlıyız