EPDK’nın Geçici Güç Artışı Kararı: Arz Güvenliği için Esneklik mi, Geri Adım mı?

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), 11 Kasım 2025’te yayımladığı kararla, üretim tesislerine sınırlı bir süre için “anlaşma güçlerinin üzerine çıkma” hakkı tanıdı.
Bu uygulama 1 Aralık 2025’te başlayacak ve 28 Şubat 2026’ya kadar sürecek. Resmî gerekçe basit: kış aylarında artan elektrik talebine karşı enerji arz güvenliğini güçlendirmek.

Normalde lisanslı tesisler, şebekeye yalnızca belirlenen miktarda elektrik verebilir. Ancak bu kararla birlikte, teknik sınırları elveren santraller — özellikle doğalgaz, kömür, biyokütle veya hibrit güneş tesisleri — geçici olarak kapasite sınırlarının ötesine geçebilecek.
Kısacası, sistem “daha fazla güç pompalama” izniyle kısa vadede nefes alacak.

Bu yaklaşımın olumlu tarafı açık: yeni bir santral kurmadan, mevcut altyapıyla arz güvenliği sağlanabiliyor. Türkiye’nin kış döneminde yaşadığı ani tüketim sıçramaları düşünüldüğünde, bu karar piyasaya esneklik kazandıracak. Aynı zamanda şebeke istikrarı için geçici bir güvenlik yastığı işlevi görecek.

Ancak bu adımın uzun vadede gölgesi büyük olabilir. Çünkü üretim artışı, çoğunlukla fosil yakıtlı tesisler üzerinden sağlanacak. Yani karbon salımı artarken, yenilenebilir enerji üretimi sistemde geri planda kalabilir. Bu da “enerji dönüşümü” hedefiyle çelişen bir durum yaratıyor.

Burada çözüm, “geçici” olanı gerçekten geçici tutmak. Bu dönemde sistem esnekliğini yalnızca fosil yakıt üzerinden değil, batarya depolama sistemleri ve talep tarafı yönetimi üzerinden sağlamak da mümkün.
EPDK’nın bu kararıyla eşzamanlı olarak, üretim tesislerine depolama yatırımı için hızlandırılmış izin süreçleri açması, bu dengesizliği giderebilir. Ayrıca hibrit tesislerin teşvik edilmesi, geçici güç artışını çevreci bir çerçeveye oturtur.

Kısacası, bu karar bir “geriye adım” değil, doğru destek mekanizmalarıyla bir denge arayışı olabilir.
Enerji güvenliği için kısa vadeli güç artışıyla, karbon nötr hedefleri arasında hassas bir denge kurulmalı.
Asıl mesele, bu tür kararların kalıcı hale gelmemesi. Türkiye’nin enerji stratejisi, artık yalnızca “daha fazla üretim” değil, daha akıllı üretim olmalı.